Su

19 Ağustos 2007 Pazar


Dünyada insanlar tarafından en çok bilinen ve kuşkusuz en önemli kimyasal molekül sudur. Öyle ki büyüklerimizin "Su gibi aziz ol evladım!" duasındadır su... Bunu belki de özellikle Ankara'da yaşayanlar son günlerde çok daha iyi kavradılar, yokluk suyu nasıl hoyratça kullandığımızı anımsattı, adeta Dünya'nın sonu ve su savaşları rivayetleri Ankara sokaklarında örneklerini gösterir gibiydi. Hemen su tasarrufuna gidildi. Açıkçası kısa zamanda yağmurun yağmasını istesem de insanların bu tasarruf hali hoşuma da gitmedi değil doğrusu. Her neyse bu yazıda biz suyu daha ziyade yapısal ve fonksiyonel olarak inceleyelim istiyorum.
Suyun sıra dışı birçok fiziksel ve kimyasal özelliği vardır. Bunlardan birisi doğada katı, sıvı ve gaz fazında bulunabilen tek madde olmasıdır. Başka bir taraftan ise su molekül olarak oldukça basit olmasına rağmen davranışları o ölçüde karmaşık ve spesifiktir. Öyle ki eğer özellikleri periyodik sisteme uysaydı -100 derecede donması ve -80 derecede buharlaşması gerekecekti. Suya bu kendine haslığını su moleküllerinin dipol özellik göstermesi sağlamaktadır.

Bütün bu kimyasal özelliklerinin yanı sıra su fizyolojik olarak da çok önemli bir bileşiktir. İnsan vücudunun yaklaşık %70 kadarı sudur. Su kaybı %1’i bile aştığında vücut fonksiyonları aksamaya başlar, vücut bu kaybın maksimum %5’ine dayanabilir. Bununla birlikte insan beyni, her zaman vücudun su eksikliğini yeterli ölçüde algılayamaz ve çoğu zaman bu susama hissi bir bardak suyla bile ortadan kalkabilir. Bu nedenle su içmek için susamayı beklememeli ve her zaman su içmeliyiz.

Su içimini kısıtlayan bir neden de çay ve kahve gibi içecekleri çok içtiğimiz için vücudumuza yeterli suyu aldığımızı sanmaktır. Halbuki tam aksine bu tip kafeinli içecekler böbreklerde su atımını artırdığı için vücudun su kaybını artırır. Ayrıca bu sıcaklarda ne ölçüde yenir bilemiyorum ama protein içeren yiyeceklerin fazlaca alımı (örneğin kebap) da böbreklerden su atımını artırıcı etki gösterir.

Hiç yorum yok: